10 Mart 2010 Çarşamba

İNTİKAM DUYGUSU; ÖNCELİKLE İNSAN OLMANIN ERDEMLERİNİ YOK EDER

İnsanı insan yapan ve özellikle diğer canlılardan ayıran pekçok hasletin yanında üç önemli haslet vardır ki, söz etmeden geçmek olmaz. Akıl, izan ve de vicdan!...
Akıl, usdur, şuurdur. Düşünceyi kurar, kurgular, analizini ve sentezini yapar. İzan, anlayıştır, ferasettir, aklın ortaya koyduğu şuurun zeka ile bağlantısını sağlayan unsurdur. İnsani bir değer olan hoşgörü kavramı da bu bağlantının içinde değerlendirilir...
Vicdan, izan süzgecinden geçirilmiş aklın bulgularını hükme bağlayan insani en üst kurumdur.
Görüldüğü gibi, akıl izan ve vicdan, insani boyutaki yasama, yürütme ve yargının ta kendisidir. Bu durumbize, bir kez daha kanıtlanmaktadır ki, doğa ve toplum kanunları her alanda geçerlidir!...
Peki, akıl, izan ve vicdan arasındaki uyumlu organizasyon bozulursa ne olu?
Akıl üretemez, izan yürütemez., vicdan ölçemez olur!... Bu üçlü erdemin, uyumsal dayanağından yoksun bırakıldığı durumlarda, bünye orman kanunlarının hakimiyetine teslim edilmiş olur. Bir süre sonra da, akıl, izan ve de vicdan devre dışı kalır. Küllenmeye yüz tutmuş, köşede bucakta kalmış fırsat kollayan kin, nefret ve intikam duyguları durumdan cesaret alıp eylem kazanır. İş bu noktaya ulaştığında, zaman, geçmişte alınamamış öclerin hesaplarının sorulma zamanıdır. Kaybettiklerini geri alma zamanıdır. Geçmişle hesaplaşma zamanıdır, geçmişin torunları olarak, bugünün torunlarından hesap sorma zamanıdır.
Görüldüğü gibi, aklın. İzanın ve vicdanın ortaya koyduğu bir uyumsuzluk ortamı, önümüze hiçte iç açıcı olmayan bir tablo sunmaktadır. Bu yüzden dileriz ki insanlık kendi yasama, yürütme ve yargı kurumlarından, yani, akıl, izan ve vicdandan mahrum bırakılmasın. Aralarındaki uyum bozulmasın!...
Peki, ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal durum, benzer temennilerin dilenmesini gerekli kılıyor mu; kılmıyor mu?
Bugün ülkemizde; bir devleti devlet yapan, onu devlet olarak çalıştıran, geleceğe aktaran, bayrağının altında topladığı vatandaşlarının sadece bugününü değil, yarınlarının da garantorlüğününün teminatı olan kurumları arasındaki uyumsuzluk görmezlikten geline bilinir mi? Var olduğu herkezce apaçık görülen uyumsuzlukların o devlete ve vatandaşlarına nelere malolacağı ortada değil mi?
Boyle bir karamsar tabloyu düşünmek bile istemeyiz!..
Vatandaş olarak, bu karamsar tabloyu biz düşünmek istemeyiz de; ulkedeki yetki ve erk sahiplerinin, bizleri böyle bir karamsar tabloyu düşünmek zozunda bırakmalarına ne hakları var? İçeriyi, iç problemlerini kendi içinde çözümleyememiş bir devlet, dışarıyla, dış problemleriyle nasıl başa çıkabilir?
Bunun için devlet, öncelikli görevi olarak, kendi, aklı, izanı, ve vicdanı arasındaki yani, yasaması, yürütmesi ve yargısı arasındaki uyumu gerçekleştirmesi gerekmez mi?
Ama, inatlaşmadan, ama at gözlüğü ile bakmadan, ama mevcut uyumsuzlukları halkın gözünden kaçırmadan, yokmuş gibi davranmadan!..
Niyetler açıkça ortaya konarak, geçmişten kalan hesapların soruluyor olmasını vatandaşın zihninde bir soru işareti olmaktan çıkararak, “ben yatım oldu” izlenimi yaratmadan!...
Halkın ve cumhuriyetin değerlerine dokunmadan aşağılamadan!.. Yaptıkların ve yapacaklarınla onlara zarar vermeden!.., cumhuriyetin ve onun sağladığı erdemlerin sayesinde burada olduğunu unutmadan!.. Ne doğa kanunlarıyla ne de toplumun dengelerini alt-üst edecek toplumsal ve hukuksal kanunlarla inatlaşmadan!..
İnatlaşma, bu güne kadar hiçbir kimseyi mutlak bir başarıya götürmemiştir! Kazanılmış gibi görülen “mevziler” aldatıcıdır. İstediğiniz kadar o mevzileri tahkim edin. Güçlendirin. Karşı güçleri bertaraf edecek tedbirleri koyun ortaya, bunlar yalnızca geciktirme görevini görür!..
İnatlaşma çift yönlü bir eylemdir. İnatlaşmanın gücüne göre, bir bir karşı güç oluşur. Doğanın etki-tepki kanunudur bu. Doğa, dengeyi hangi yöne kaydıracağına, kendisinin belirlediği şartlar çerçevesinde yine kendi karar verir. Demek isteriz ki, denge dinamiktir.
Yukarıda da ortaya konulduğu gibi, toplumsal, akıl, toplumsal izan ve toplumsal vicdan boyutunda yeniden değerlendirerek diyoruz ki;
Bu üçlü sistem içerisindeki uyumsuzluğun ve koordinasyon bozukluğunun ortaya koyduğu tablo toplumsal açıdan içaçıcı değildir. Bu koordinasyosuzluğun çözümünde uygulanması gereken yol ise inatlaşma hiç değildir. İnatlaşma ile elde edilecek başarının ilerde bir intikam duygusuna dönüşme olasılığı her zaman vardır. Bu olasılık gözden ırak tutulmamalıdır. Torunları çatıştırmayı göze almak, hiçbir akla, izana ve vicdana sığmaz!...
Bir toplumda, toplumsal aklın, toplumsal izanın ve toplumsal vicdanın hakim kılınması için başta yöneticiler ve kanaat önderleri olmak üzere, tüm bilim adamlarına, siyasetçilere, her kurum ve kuruluştaki görevlilere, çalışanlara, emekçilere, işsizlere varana kadar bu ülkenin havasıyla nefeslenen her vatandaşına büyük görevler düşmektedir.
Yanlış uygulama içinde olanlar uyarılmalıdır.
Unutulmasın, bir ailenin yıkılması uyumsuzlukla başlar!..
Aklımızı başımıza alalım, ınatlaşmalara ve inatlaşanlara fırsat vermeyelim!..
“Ya keşke hiç bilmeseydim; ya bilince gücüm yetseydi” mazereti akıl, izan ve vicdan sahibini sorumluluktan kurtarmaz!..
“HİÇ DEĞİLSE YERDEN ÜÇ TAŞ AL AT!” bu sözü hatıladı