28 Şubat 2011 Pazartesi

SAĞLIKLI SİYASET!...

Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilari@gmail.com
mharik20@gmail.com
26.02.2011
SAĞLIKLI SİYASET İÇİN!...

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...
Diyorki, Muhibbi (sevgili) takma adıyla yazan Kanuni Sultan Süleyman;
Halk, devlete sultan olmayı, en geçerli mertebe olarak görür... Oysa, bir tek sağlıklı nefes, o yüce makamdan daha değerlidir. .
Sağlığın önemini daha güzel anlatan başka söze gerek var mı?
Sağlığın sultanlıktan bile değerli olduğunu herkes bilir. Buna rağmen, ne sultan yapar bilinenin gereğini ne de tebaa..
Yapmaz, çünkü, sultan hastalığını kabul etmez, teba da Sultan’a sen hastasın diyemez!.. Tarihte çok örnekleri vardır bunun!?.. Deli Petro kaç yıl yönetti ülkesi Rusya’yı!?..
Bizim Deli İbrahim, (1640-1648) Osmanlı’ya hayrı dokunmasa da, yönetmedi mi ülkesini, 8 sene süreyle, saray avlusundaki balıkları altınlarla besleyerek!?..
Her Sultan (Sevgili) değilki, farkına varsın da, birtek sağlıklı nefesi devlet olmaya yeğtutsun!
Böyle bir davranışı çakma sultanlardan ve padişahlardan kimse beklemez zaten!..
Bu noktada halka, ülkesi adına çok önemli bir görev düşmekte!..Görevin ihmali halinde toplumun gelecekte zarar görmesi kaçınılmazdır!..
Sakın olaki, bir kişiye, sultanlık ve padişahlık payesi verilmeye!..
Bu paye onların, zaten tam kurulamamış dengelerini iyice bozmakta..
Bozulan dengenin farkında olmaları beklenemez..
Sözünü ettiğimiz konunun işaret fişekleri de, işte tam bu noktada patlar!..
Asılsız bir payenin verdiği yücelik duygususu, zaten bozuk olan mekanizmada, bir fünye gibi, işi çığırından çıkarmaya yeterde artar!....
Sanal sultanlık, veya padişahlık payesinin bünyeye sinmesiyle; bakmışsın kişi, “ister asarsın-ister kesersin” noktasına gelmiş!.. Tek güç; tek merkez!.. ilan edivermiş kendisini.
Üç-beş’le sınırlı değildir örnekler..Kalındır tarih kitapları.. Sayfalar dolusu anlatılır, krallar, firavunlar, tiranlar sultanlar.. Mübarekler, Bin Aliler, Kaddafiler...
Sultanlığı sindirmiş olmaya görsün birkez içine!.. Görün neler gelir peşinden!..
*Talimat, emir ve kararları, uygulama, gereğinde devretme yetkisinde görür kendisini.

*Üatünlük duygusu, gözdağı verme, başkalarını korkutma sadece davranışlarına değil, yürüyüşüne, el kol hareketlerine mimiklerine kadar yansımıştır!..

*Tüm beyinleri teslim alma sevdasına düşmüştür..Artık davranışlar, mantığın, iradenin, izanın hatta vicdanın kontrolundan çıkmıştır..Ne kendisi farklı düşünür, ne de farklı düşünülmesini ister. Muhalif düşüncelerin amansız düşmanı kesilir!..
Bir not düşelim burada: Tüm bunlara rağmen, şaşırtıcı olanı şudur ki, bireyde fiziksel bir anormallik görülmediği gibi, aşırı bir güven duygusunun geliştiği de açıkça görülür.

*Söze mağduriyetle başlar, öfkeyle bitirir. Alkış ve taltif alırsa, yola devamla yetinmez..

*Korksa da, korkutmayı, ve bu yolla korkusunu hem yenme hem de belli etmeme yolunu seçer..Tedbirlerini de bu plan doğrultusunda kurar, kurgular ve geliştirir.

*Diğer insanların duyguları, arzu, istek ve beklentileri umursanmaz..“ben-merkez” üzerine kurulmuş ve kurgulanmıştır herşey. Çevre seçilirken de bu ilke gözetilir.

*Empati yapmaz, saldırgandır, diğerlerinin niyetlerini düşmanca ve tehdit edici olarak algılarlar.. Söze daha çok “birileri” veya “onlar” diyerek başlar. Ayrımcıdır.

*Tepkilerinde hep haklı ve mantıklı olduğuna inanır..İnandırmak için yine öfkeyi kullanır.

*Kendinden kaynaklanan suçlar veya başarısızlıklarda bile, suçlu hep, karşısındakilerdir. Bu güç gösterisinin bir parçası olarak yapılır.

*Kendi çevresine bile güvenleri düşüktür..Yakınındakilerle bile tartışma ve sürtüşmeye girmekten çekinmez. Onları kapı önüne koymakla trene almamakla tehdit eder.

*Sürekli korunma ihtiyacı duyarlar. Bir koruma çemberi içinde gider gelirler.

*Gergin ve öfkelidirler. Bu durum, yalnızca suratlatına değil, davranışlarına, hareketlerine, söylevlerine de yansır. Konuşmaları azarlayıcı ve yüksek seslidir. .

*Planlar günlük dürtüler, ve inatlaşmaları üzerine kurgulanmıştır. Bireysel çıkarlar öndedir.

*Başkalarının yaşam biçimlerine verilen tahribata karşı duyarsızlık hakimdir.Toplumsal tahribatlar, yeniden yapılanmanın gereği gibi sunulur, öyle algılanmasını isterler.

*Yalan, riya, iftira, gerçekleri çarpıtma, anlam saptırması, amaca ulaşmada, bir araç olarak kullanılırken, ayni anda karşı taraf edep ve hayaya davet edilir.

*En yoğun duyguları öfkedir. Öfkelerini maskeleyemezler. Bazen bu öfke patlamaları vicdan boyutunu aşar, toplumsal sorunlara neden olabilecek intikam boyutuna uzanır.

*Bir taraftan, öfkenin hoş görülmesi gereken insani bir duygu olduğu söylenirken, diğer taraftan, benzer insani duygulara karşı aşırı tahammülsüzlük gösterilir.

*En küçük bir insani fiziksel zaafı veya hatayı olağanüstü büyütürken, kendi hatalarını kabul etmediği gibi, kendi eleştirilerinin üzerine eleştiri getirilmesine bile hoşgörülü olamaz.

*Davranış ve konuşmalarında, alaycı, kırıcı, dışlayıcı, itici ayrıştırıcı, bölücü ve kışkırtıcıdır..
Kendisi bunları şiddetle reddederken, öfke nöbetinin hezeyanıyla benzer sözlerle karşı taraf edebe davet edilir. Doğaldır ki, ses tonu yine en yüksek, surat tepeden tırnağa kıp-kızıl!...

*Öfke ve öfkeli görünme savunma aracı olarak kullanılır. Öfke hem silah, hem kalkandır..

*Özellikle kalabalıklar önünde, anlaşılamayan, ani ağlama nöbetleriyle hem ağlar hem ağlatır.

*Herşeyi eniyi kendisinin yaptığı ınancıyla, özel bir saygıyı ve yaklaşımı hakettiğini düşünür. Ancak, Bu saygının bir gün gelip biteceği endişesi onu çileden çıkarır. Öfke ve bayılma nöbetlerini tetikleyen asıl faktör budur. En büyük korkusu, gün gelip,statü ve terfi kaybına uğrayacağı ve hesap sorulacağı korkusudur.

ANLAŞILMIŞ OLMALI Kİ: Çakma sultanlığa verilecek alkışlı desteğin, kişiye fayda getirmiyeceği açık!.. Aksine, dengesini daha çok bozacağı bilinmeli ve ona göre davranılmalı

Bildikleriniz, tanıdıklarınız veya alkışladıklarınız arasında böylesi davranışlar gösteren varsa, onların toplumdan uzak tutulmasında, yine toplumsal açıdan büyük yarar var!..
Ona, Muhibbi’nin (Kanuni Sultan Süleyman’ın) sözünü ettiğimiz şiirinin son beyiti ile çağrıda bulununuz... Belki, sizleri, bizleri dinlemez ammaa!...Sultan Süleyman dostunu da es geçecek değilya!..
Ger huzur itmek isretsen, ey Muhibbi, fariğ ol;
Olmaya vahdet, cihanda kuşe_i uzlet gibi!...
Yani diyorki Muhibbi; Koskoca Kanuni Sultan Süleymen
Eğer huzur bulmak istersen ey sevgili, (muhibbi.. hem sevgilisi hem kendisi) herşeyden arın, elini eteğini çek / Dünyada köşesine çekilmek kadar huzur veren bir durum yoktur!..

13 Şubat 2011 Pazar

BAŞBAKAN'A ÇOK AÇIK MEKTUP!..

Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
mharik20@gmail.com

SAYIN BAŞBAKAN’A
ÇOK AÇIK MEKTUP...

Sayın Başbakan,
Televizyonlarda karşımızdasın...öfkeyle birilerine haddini bildirmektesin!..
Gazetelerde karşımızdasın..haşin bir fotoğrafın..yanıbaşında da, sütunlara sığmayan, öfken!.
Meydanlarda karşımızdasın!..yaklaşılmaz, öfkeli tavrınla!..küçük dağları tek başına yaratmış, büyük dağlara da yardım etmişlik edasıyla..
Sokaklarda karşımızdasın!..afişlerde, bilbordlarda, panolarda, otobüs duraklarındasın!. Bir resimlik alan bulunmuşsa boş bırakılmamış!.
Fotoğraflarınız öyle özenle seçilmiş ki, yol boyu, gelip geçenleri dikkatle izlemektesin!..
Meydanlara çıkışında, caddelerden geçişinde, etrafında oluşuveren, erk, debdebe ve koruma çemberiyle, sana layık görülen “sultanlığı”, “son Osmanlı Padişahlığı”sıfatını iyiden iyiye kabullenmiş görünmektesin!.
Aklından düşürmediğin “başkanlık açılımının” gerekçesi de bu olsa gerek!..
Yapılması gereken açılımların tamamını yaptınız!..Hepsini başardınız sanki de birtek “başkanlık açılımı” kalmıştı!..bu açılımı da yap da ne gözün açık gitsin, ne de bir ahdın kalsın bu fani dünyada!..
Siyasete başladığın ve geldiğin noktalar arasındaki mesafe ne kadar büyükse, zaman aralığı da o kadar dar. Ölçütü bilenleri, hızınla korkutuyorsun sayın Başbakan!.. Hızın hırsa dönüşmüş olması korkutuyor!..
Bakışlarınla korkutuyorsun, yürüyüşünle korkutuyorsun.. Söylem biçiminle korkutuyorsun!..
Zaaflarınızın öfkeye dönüşmesinden, öfkeyle hırsın bileşkesinden korkuyoruz!..
“Öfke de bir hitabet sanatıdır!” demiştiniz..Bu bir icad ve sizde bir mucid. İcadınızla meydanların nasıl oya tahvil edilebildiğini de yine siz öğrettiniz.. Başarınca da sürdürdünüz.. Hem de öfkenin dozunu artırarak. 2005-2007’lerin Tayyip Bey’ini arar olduk!..
Benim de zaaflarım var, beni böyle kabullenin demeniz soğutmuyor içimizi!..İBaşbakanlık sıfatınızdan ötürü kabullenemiyoruz öfkenizi ve kırıcı sözlerinizi.
İş bukadarla da bitmiyor!.
İmamın abdestini bozan ufacık bir kabahatinin, cemaatte nasıl yankı bulacağını bilen bir kültürden geliyoruz..Hem kanıt hem örnek olmanızdan korkuyor ve kabullenemiyoruz!..
Baskı, sıkıştırma, tahrik gib topluma dayatılan etkiler; tıpkı, yoksulluk, yolsuzluk, açlık, işsizlik, hukuksuzluk, eşitsizlik, kölelik... gibi toplumda patlamaya-kaosa yol açar.
Söylemleriniz kırıcı, ayrıştırıcı!.. Toplumu germekte.. kamplara bölmekte!.. Açılımlarınızın içi boş!..Vaatleriniz belirsiz, arkası görülmemekte!.Ülkenin gelecek vizyonu plansız, belirsiz. Belki de planlı da, biz bilmiyor!.. Oysa halkı rüzgardan çok, dümenin yönü ilgilendirir..
Demokrasi, farklı düşüncelere ortam sağlamaktır; ayrışmak değil.. Ülkü ve hedef birliğidir ülke insanlarını kardeşçe birarada tutan!.. Ulusal kurtuluş zaferler bu sayede kazanılır!..
Varolmanın ilk şartı, ulusal temel ilkelerin tartışılmazlığıdır!.. Oysa sizin tartışmaya açtığınız her husus, ulusu ayakta ve biarada tutan sütunlara indirilen balyoz darbeleridir!..
Ortak değerler, ulusal kutsal değerlerdir. Cumhuriyet gibi.. ordu gibi.. tarafsız ve eşitlikçi hukuk gibi..Ulusların kırmızı çizgileridir bunlar. Statü ve görevimize bakılmaksızın, kutsallar söz konusu olduğunda, çiğnetmemek adına canlar fedadır!..
Ama, ne yazık ki; en temel terimler üzerinde bile söylem birlğimiz yok!.. Bazen, söylemler örtüşür gibi görünse de algılar farklı!.. Niyetler farklı olunca, algıların farklı olması doğal!..
*Direnme, şartlar zorladığında haktır diyene, bu eşkiyalıktır demek, bilerek kavram kargaşası yaratmaktır, çarpıtmaktır!.
Mısır halkının direnişine hak verip, Hüsnü Mübarek’e, halkın sesine kulak ver ve çek git demeçleri verilirken, kendi ülkemizde daha masum haklar için direniş çağrılarını eşkiyelıkla suçlamak perhizde lahana turşusu değilse nedir!?
*Özgürlük anlayışında, ulusun temel ilkelerine saldırmak, küçük düşürmek, kurumlarını yıpratma, hakkı yoktur!..Kurumlar var ve işlemekteyse,ülkede demokrasi vardır ve işlemektedir.. Ordu ülkeyi, hukuk bireyi korur!.. Samimiyetle soralım:
Yıpratılmış ve zayıflatılmış bir ordu, düşmanlardan ve hainlerden başka kimin işine yarar ki!..
Darbeyi önlemenin yolu orduyu yıpratmak değil, demokrasi çarkını doğru işletmektir. Demokratik kuralların eksiksiz işlediği hiçbir ülkede darbe yapıldığı görülmemiştir.
*Hukuk siyasallaşırsa, hukuk ayrışırsa, güvence olmaktan çıkarsa, söz biter, tuz kokar!.
*Hukukun üstünlüğünün, üstünlerin hukuku demek olmadığı söylemlerinize kim katılmazki?.. Nevar ki, ülkemizdeki uygulamaların bu veciz söylemle paralellik taşıdığı inandırıcı mı?. Bu konuda yüksek yargı kurumlarının kuşkuları ortadayken, buna kim inanır!?.. Cübbelerini vicdanlarına kalkan yapanlar, mahkemeleri kadıya mülk görenler, direnmeyi sadece kendileri için hak görenler dışında!...
*İnançlı bir demokrat, ne toplum, ne de kişiler üzerinde tahakkümü kesinlikle istemez!.. Ancak, asli görevi devleti ve ulusunu, içerde hainlere, dışarda düşmanlara karşı korumak olan kurumların görev tanımını vesayet saymak, art niyetli bir planın ifadesidir.
Ayrıca, vesayetten kurtarma bahanesiyle, toplumu, bir başka gücün vesayetine sokma çabalarının sağlıklı yorumunu hiçbir akıl, izan ve vicdan sahibi yapamaz!.
*Güçler ayrılığı demokrasilerin vazgeçilmez ilkesidir!.. Parlamenter sistem, yönetim erkine yetkiler tanımıştır. Bu yetkiler sınırsız olmamakla birlikte, sağlıklı ve demokratça bir yönetim için oldukça geniş ve yeterli yetkilerdir. Bu yetkilerle yetinmeyip, yeni tetkiler peşinde olan kişi, demokrasiyi hazmetmiş olamaz. Tek elde toplanmış yönetim şeklinin adı faşizmdir veya diktatörlüktür!. Böyle bir yönetimi elinte tutan kişi demokrat değil, Diktatördür, sultandır, kraldır, tirandır, firavundur!..
Özenilen ABD, federe-eyaletler; özünde devletler topluluğudur.. Eğer, ülkemizde, başkanlık sistemi böyle bir federatif sistemin kapılarını açmak için tartışmaya açılmışsa, işte o zaman, direnme hakkı, Atatürkün Gençliğe hitabesindeki emirlerin yerine getirilme boyutuna kadar uzanır!..İşte o zaman direnme hak olmayı da aşar, görev olur!..
Sayın Başbakan,
Mevlana’nın, sizinde meydanlarda sık sık tekrarladığınız en güzel deyişi, “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözüdür. Şeffaflıktır özü..
Birtek bu düstur bile, hayat felsefesini yerli yerine oturtmaya yeter... Bizde sizi bu çerçevede görmek istiyoruz... göremiyoruz.. Toplumu kucaklamıyorsunuz.. konuşmalarınızda bir kesim sürekli dışlanmakta!.. “onlar!” veya “birileri!” diyerek başlayan sözleriniz itici, kırıcı!.. hemde bölücü ve dışlayıcı.. Dışlamanız bazen, sınır tanımıyor!.. Söylemleriniz sadece kırıcı ve dışlayıcı değil, ayni zamanda, öfkeli, alaycı, küçümseyici..Konuşmalarınızda seçilen sözcüklerin dozu kaçık!..Mahalle kavgalarında sarfedilseler, kavganın sonu hiç iyi bitmez!..
Ben bir eğitimciyim.. Sizin de öğretmeniniz olacak yaştayım.. Nitekim, size çok yakın milletvekili ve danışmanlarınız arasında benim öğrencilerim de var!..
Rica edin onlardan, siyasete atıldığınızdan bu yana, hiç değilse, son 4-5 yıllık konuşma metinlerinde kullandığınız sözcüklerden, cümlelerden bir derleme yapıp getirsinler size... Bakalım, kendinizi takdir edecek misiniz!?..
Siyaseti, siyasetçiler kirletir.. Temizlemekte onlara düşer!..
Bu konudaki sorgulamayı Tanrı’dan önce tarih yapacaktır!.. Sizce cevap ak’mıdır!?
Özeleştirinizi vakit geç olmadan yapınız.. Unutmayın ki, yarın kimselere vadedilmemiştir!..
Saygılarımla... 07.02.2011