13 Şubat 2011 Pazar

BAŞBAKAN'A ÇOK AÇIK MEKTUP!..

Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
mharik20@gmail.com

SAYIN BAŞBAKAN’A
ÇOK AÇIK MEKTUP...

Sayın Başbakan,
Televizyonlarda karşımızdasın...öfkeyle birilerine haddini bildirmektesin!..
Gazetelerde karşımızdasın..haşin bir fotoğrafın..yanıbaşında da, sütunlara sığmayan, öfken!.
Meydanlarda karşımızdasın!..yaklaşılmaz, öfkeli tavrınla!..küçük dağları tek başına yaratmış, büyük dağlara da yardım etmişlik edasıyla..
Sokaklarda karşımızdasın!..afişlerde, bilbordlarda, panolarda, otobüs duraklarındasın!. Bir resimlik alan bulunmuşsa boş bırakılmamış!.
Fotoğraflarınız öyle özenle seçilmiş ki, yol boyu, gelip geçenleri dikkatle izlemektesin!..
Meydanlara çıkışında, caddelerden geçişinde, etrafında oluşuveren, erk, debdebe ve koruma çemberiyle, sana layık görülen “sultanlığı”, “son Osmanlı Padişahlığı”sıfatını iyiden iyiye kabullenmiş görünmektesin!.
Aklından düşürmediğin “başkanlık açılımının” gerekçesi de bu olsa gerek!..
Yapılması gereken açılımların tamamını yaptınız!..Hepsini başardınız sanki de birtek “başkanlık açılımı” kalmıştı!..bu açılımı da yap da ne gözün açık gitsin, ne de bir ahdın kalsın bu fani dünyada!..
Siyasete başladığın ve geldiğin noktalar arasındaki mesafe ne kadar büyükse, zaman aralığı da o kadar dar. Ölçütü bilenleri, hızınla korkutuyorsun sayın Başbakan!.. Hızın hırsa dönüşmüş olması korkutuyor!..
Bakışlarınla korkutuyorsun, yürüyüşünle korkutuyorsun.. Söylem biçiminle korkutuyorsun!..
Zaaflarınızın öfkeye dönüşmesinden, öfkeyle hırsın bileşkesinden korkuyoruz!..
“Öfke de bir hitabet sanatıdır!” demiştiniz..Bu bir icad ve sizde bir mucid. İcadınızla meydanların nasıl oya tahvil edilebildiğini de yine siz öğrettiniz.. Başarınca da sürdürdünüz.. Hem de öfkenin dozunu artırarak. 2005-2007’lerin Tayyip Bey’ini arar olduk!..
Benim de zaaflarım var, beni böyle kabullenin demeniz soğutmuyor içimizi!..İBaşbakanlık sıfatınızdan ötürü kabullenemiyoruz öfkenizi ve kırıcı sözlerinizi.
İş bukadarla da bitmiyor!.
İmamın abdestini bozan ufacık bir kabahatinin, cemaatte nasıl yankı bulacağını bilen bir kültürden geliyoruz..Hem kanıt hem örnek olmanızdan korkuyor ve kabullenemiyoruz!..
Baskı, sıkıştırma, tahrik gib topluma dayatılan etkiler; tıpkı, yoksulluk, yolsuzluk, açlık, işsizlik, hukuksuzluk, eşitsizlik, kölelik... gibi toplumda patlamaya-kaosa yol açar.
Söylemleriniz kırıcı, ayrıştırıcı!.. Toplumu germekte.. kamplara bölmekte!.. Açılımlarınızın içi boş!..Vaatleriniz belirsiz, arkası görülmemekte!.Ülkenin gelecek vizyonu plansız, belirsiz. Belki de planlı da, biz bilmiyor!.. Oysa halkı rüzgardan çok, dümenin yönü ilgilendirir..
Demokrasi, farklı düşüncelere ortam sağlamaktır; ayrışmak değil.. Ülkü ve hedef birliğidir ülke insanlarını kardeşçe birarada tutan!.. Ulusal kurtuluş zaferler bu sayede kazanılır!..
Varolmanın ilk şartı, ulusal temel ilkelerin tartışılmazlığıdır!.. Oysa sizin tartışmaya açtığınız her husus, ulusu ayakta ve biarada tutan sütunlara indirilen balyoz darbeleridir!..
Ortak değerler, ulusal kutsal değerlerdir. Cumhuriyet gibi.. ordu gibi.. tarafsız ve eşitlikçi hukuk gibi..Ulusların kırmızı çizgileridir bunlar. Statü ve görevimize bakılmaksızın, kutsallar söz konusu olduğunda, çiğnetmemek adına canlar fedadır!..
Ama, ne yazık ki; en temel terimler üzerinde bile söylem birlğimiz yok!.. Bazen, söylemler örtüşür gibi görünse de algılar farklı!.. Niyetler farklı olunca, algıların farklı olması doğal!..
*Direnme, şartlar zorladığında haktır diyene, bu eşkiyalıktır demek, bilerek kavram kargaşası yaratmaktır, çarpıtmaktır!.
Mısır halkının direnişine hak verip, Hüsnü Mübarek’e, halkın sesine kulak ver ve çek git demeçleri verilirken, kendi ülkemizde daha masum haklar için direniş çağrılarını eşkiyelıkla suçlamak perhizde lahana turşusu değilse nedir!?
*Özgürlük anlayışında, ulusun temel ilkelerine saldırmak, küçük düşürmek, kurumlarını yıpratma, hakkı yoktur!..Kurumlar var ve işlemekteyse,ülkede demokrasi vardır ve işlemektedir.. Ordu ülkeyi, hukuk bireyi korur!.. Samimiyetle soralım:
Yıpratılmış ve zayıflatılmış bir ordu, düşmanlardan ve hainlerden başka kimin işine yarar ki!..
Darbeyi önlemenin yolu orduyu yıpratmak değil, demokrasi çarkını doğru işletmektir. Demokratik kuralların eksiksiz işlediği hiçbir ülkede darbe yapıldığı görülmemiştir.
*Hukuk siyasallaşırsa, hukuk ayrışırsa, güvence olmaktan çıkarsa, söz biter, tuz kokar!.
*Hukukun üstünlüğünün, üstünlerin hukuku demek olmadığı söylemlerinize kim katılmazki?.. Nevar ki, ülkemizdeki uygulamaların bu veciz söylemle paralellik taşıdığı inandırıcı mı?. Bu konuda yüksek yargı kurumlarının kuşkuları ortadayken, buna kim inanır!?.. Cübbelerini vicdanlarına kalkan yapanlar, mahkemeleri kadıya mülk görenler, direnmeyi sadece kendileri için hak görenler dışında!...
*İnançlı bir demokrat, ne toplum, ne de kişiler üzerinde tahakkümü kesinlikle istemez!.. Ancak, asli görevi devleti ve ulusunu, içerde hainlere, dışarda düşmanlara karşı korumak olan kurumların görev tanımını vesayet saymak, art niyetli bir planın ifadesidir.
Ayrıca, vesayetten kurtarma bahanesiyle, toplumu, bir başka gücün vesayetine sokma çabalarının sağlıklı yorumunu hiçbir akıl, izan ve vicdan sahibi yapamaz!.
*Güçler ayrılığı demokrasilerin vazgeçilmez ilkesidir!.. Parlamenter sistem, yönetim erkine yetkiler tanımıştır. Bu yetkiler sınırsız olmamakla birlikte, sağlıklı ve demokratça bir yönetim için oldukça geniş ve yeterli yetkilerdir. Bu yetkilerle yetinmeyip, yeni tetkiler peşinde olan kişi, demokrasiyi hazmetmiş olamaz. Tek elde toplanmış yönetim şeklinin adı faşizmdir veya diktatörlüktür!. Böyle bir yönetimi elinte tutan kişi demokrat değil, Diktatördür, sultandır, kraldır, tirandır, firavundur!..
Özenilen ABD, federe-eyaletler; özünde devletler topluluğudur.. Eğer, ülkemizde, başkanlık sistemi böyle bir federatif sistemin kapılarını açmak için tartışmaya açılmışsa, işte o zaman, direnme hakkı, Atatürkün Gençliğe hitabesindeki emirlerin yerine getirilme boyutuna kadar uzanır!..İşte o zaman direnme hak olmayı da aşar, görev olur!..
Sayın Başbakan,
Mevlana’nın, sizinde meydanlarda sık sık tekrarladığınız en güzel deyişi, “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözüdür. Şeffaflıktır özü..
Birtek bu düstur bile, hayat felsefesini yerli yerine oturtmaya yeter... Bizde sizi bu çerçevede görmek istiyoruz... göremiyoruz.. Toplumu kucaklamıyorsunuz.. konuşmalarınızda bir kesim sürekli dışlanmakta!.. “onlar!” veya “birileri!” diyerek başlayan sözleriniz itici, kırıcı!.. hemde bölücü ve dışlayıcı.. Dışlamanız bazen, sınır tanımıyor!.. Söylemleriniz sadece kırıcı ve dışlayıcı değil, ayni zamanda, öfkeli, alaycı, küçümseyici..Konuşmalarınızda seçilen sözcüklerin dozu kaçık!..Mahalle kavgalarında sarfedilseler, kavganın sonu hiç iyi bitmez!..
Ben bir eğitimciyim.. Sizin de öğretmeniniz olacak yaştayım.. Nitekim, size çok yakın milletvekili ve danışmanlarınız arasında benim öğrencilerim de var!..
Rica edin onlardan, siyasete atıldığınızdan bu yana, hiç değilse, son 4-5 yıllık konuşma metinlerinde kullandığınız sözcüklerden, cümlelerden bir derleme yapıp getirsinler size... Bakalım, kendinizi takdir edecek misiniz!?..
Siyaseti, siyasetçiler kirletir.. Temizlemekte onlara düşer!..
Bu konudaki sorgulamayı Tanrı’dan önce tarih yapacaktır!.. Sizce cevap ak’mıdır!?
Özeleştirinizi vakit geç olmadan yapınız.. Unutmayın ki, yarın kimselere vadedilmemiştir!..
Saygılarımla... 07.02.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder